Ruh Süleyman'ı bizi sabah şerabı içmeye çağırdı

  • vor 10 Jahren
Vakit, "Ey sâki! ben mestim, sen de mest olarak gel" diye bağıran, çağıran çalgıcıya kulak vermek vaktidir...
Tam da mahviyet güneşinden eriyip gitmek de iken Cenab-ı Pir yetişiyor imdada:

Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed'in nuru imdada yetişti, sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar. Yeryüzü manen nurlandı, yeşillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye bölündü, tamamıyla ruh oldu. Cihan tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, o ay yüzlü tekrar geldi! Dünyaya ait düşüncelere dalan nice bağlarla bağlanmış olan akıl, bir gececik olsun aşk padişahına kavuştu.

Günah bağları ile bağlı nefis, akla; "Benim bahtım karaymış, ikbal, mutluluk senin kapına geldi." dedi.

Âşıkların gönüllerinden geçenleri bilen sır çavuşu geldi, başını ayak yaptı, kalem oldu da kâğıdın gönlüne, şu hoş, tatlı, müjdeli haberi yazdı: "Ey tertemiz gönüller, ne zamana kadar toprağın içinde sabredeceksiniz? Haydi, mezarlarınızdan sıçrayın, çıkın, size ilahî yardım geldi."

Kıyamet davulunu çaldılar, mahşer surunu, yeniden dirilme surunu üflediler. Ey ölüler! Vaat edilen yeniden dirilip kalkma vakti geldi.

"Kabirdekiler dirildiler çıktılar, gönüllerindekiler açığa çıktı" ayeti bilindi. Sûr sesi geldi. Can da maksadına erişti. Dün gece, gökyüzünde parlayıp duran yıldızlardan bir gürültü duyulmuştu. Neşeli bir ses şöyle haykırıyordu;

"Yıldızı pek kuvvetli olanların en kuvvetli olanı kâinatı şereflendirdi." Kalk, devran bizim devranımızdır. Aşk padişahı başkasının değil bizimdir! Mademki, onun bakışı bizim canımızdır. Bize müeyyed, sonu olmayan bir ömür geldi ulaştı.

Sâki, renk vermeden, laf söylemden, sonu gelmez şarabı döktükçe döktü de Kaf dağı bile deve gibi oynamaya başladı. Zîra alemde yeni bir yaşayış, yeni bir işret alemi kuruldu. Yine ruh Süleyman'ı bizi sabah şarabı içmeye çağırdı. Belkıs'ın sınandıgı billür döşenmis saray bize de göründü.

Kendisine "Saraya gir" dendi. Sarayın zeminini görünce, onu duru bir su zannetti ve eteklerini topladı. Süleyman "Bu billurdan yapılmış saydam bir saraydır" dedi. Belkıs "Rabbim, ben gerçekten kendime yazık etmişim," dedi. "Şimdi Süleyman ile beraber Âlemlerin Rabbine teslim oldum." [Neml, 44]

Şehrin vaizinin, din cesetçilerinin inadına, rahmet kapısından kovulmuş şeytanın körlüğüne rağmen ağrıyan gözlerimize gönül ve can sürmesi geldi.

Mahrem olmayanlar anlamasınlar diye dilime kilit vurdum. "Ey çalgıcı, kalk, sonsuz işret vakti geldi!" diye sen haber ver, sen söyle!

Kaynak: umutrehberi.com

Empfohlen