Kırgın olduğum bir adam içime acılar salıyor Kapamışım gözlerimi Hüzünle titreyen bir perdeyim Tıkır tıkır bir film işliyor Sepya bir hayat geçiyor varoşlardan Şımarık yüzlü, sakallı bir çocuk dalga geçiyor hayatla Gözüm diyen bıçkın diliyle karanlığa sövüyor;
Ben bir bıçak ucuyum kavga vermiş halkına Başkaldırıyorum hey varın benim farkıma
En çok bize kızıyorum En çok bana Hayatın bileği taşında biten bıçak gibi kalıyoruz Kabı ıslanmış kibritiz Ateş veda ediyor kalbimize Kör bir düğümü kılıçla kesmiş diyorlar İskender Oysa bir düğüm bile değiliz ne de kılıç Yazık ki, içi ağrıyan bir kabuktur bizden geriye kalan
Bugün! Bugün bir daha azaldık Çatal kaşık fırlatan yosmaların Asker kaçağı vatanseverlerin Kiralık dillerinden yalan sıçrıyor mikrofonlara Çoktan ihaleye verdikleri namusları Tokat gibi kızarmıyor suratlarında Yağmura yakalanmış makyajları gibi yüzlerinden akmıyor utanç Dedikodu yazarlarının günceleri lağım kokuyor Yalancılar gül sularını dökünüp sırıtkan çıkıyor kapılarından medya plazaların Çarşıda bir telaş bir telaş Yeniden raflara diziliyor Ahmet'ler Kapaklar yeniden gülümsüyor Tezgah altlarından kurtuluyor afişler Kurt kapanı giyerek siyahlarını İçi gülen bir ağlamayla açıyor kasalarını Sesi yasaklandığı sokaklara salınıyor Ahmet'in Bu kent bizden uzun yaşar Ahmet Bu kent tarihi olan bir haylaz Tutanaklar hükümsüzdür artık Yakalama emirleri hükümsüzdür Eğer dostluklar kapatılmazsa Ziyaretsiz bırakılmış küflü mezelere Bil ki: Türkülerin aşka ve alın terine emanettir Sesinde açan ateş körüklerine emanet Her gün biraz daha çekilen bir yürek telaşıydı gurbet Adına hasret dediğin yalnızlık Ciğerinle eriyen demirden koca bir dağdı
İmdat desen Çığlığını salsan Sazın delirse Belki anlamadan geçip gidecekti Yanı başından Paris!
Gözlerini kapasan Binsen düşlerine Pasaportsuz girsen Arguvan'a bir gece yarısı Delirmekten beterdi sesinde açan tomurcuk Türküler söyledim sana duyuyor musun?
Şimdi Galata'dan geçiyorum Grileri yırtılmış bir İstanbul'dan geçiyorum Yüzümdeki çamurdan yorulmuş Haliç İçini çekiyor köprü altında İniltisini yakalıyor oltalar Kancadaki istavrit gibi çırpınıyor içim İnsanlarda aynı telaş
Küpeşteden atılan simitler gene sevindiriyor martıları Çamlıca'da antenlerden sen geçiyorsun Radyolarda ibreler günah çıkarıyor Fermancılar pasında erirken Sen türkü söylüyorsun;
Bir soğuk yel eser Üşür ölüm bile Anlatır akan kanı Beyaz sesiyle