Sayın Adnan Oktar'ın A9 TV'deki canlı sohbeti (22 Ağustos 2013; 18:30)

  • 11 yıl önce
DİDEM RAHVANCI: Dünyada en çok sevdiğim, en çok güvendiğim aşkımla yayınımıza devam ediyoruz, inşaAllah. Hoş geldiniz Hocam.

ADNAN OKTAR: Şeyhimiz Sultanımız, dünyanın en tatlı Şeyhi. Bakın Şeyhimiz bana neler gönderdi? Tabakla böyle dolu dolu. Güzel çörekler. Canım Şeyhim, canım benim bu Suriye olaylarından çok rahatsız oluyor, Mısır’daki olaylardan çok rahatsız oluyor, onun için pek o kadar keyfi yok. Dünya tatlısı, maşaAllah. Ne tatlı insan, maşaAllah. O evin süsü. Aşağıya her indiğinde, devriyeye çıkacağında bayram havası esiyor. Ufaklıklar çoluk-çocuk falan muazzam bir heyecan. Çok şahane bir kültür, çok şahane bir güzellik. Aslında Şeyhimizin etrafındaki binaları, oradaki evlerin hepsini satın alıp, oraları daha bir genişletmek lazım. Ve Şeyhimize fayton olması lazım. Arabayla olmaz, faytonla gitmesi lazım şeyhimiz. Baya bayılır, değil mi? Püfür püfür şöyle.

DİDEM ÜRER: Film hazırmış.

ADNAN OKTAR: Bakayım, göreyim.

VTR- Şeyh Nazım El-Kıbrısi El-Hakkani Hazretleri.

ADNAN OKTAR: Şekerliğe bak şekerliğe. O inişi falan çok tatlı. Onu izin alalım da, onun da bir kısmını gösterebiliriz filminin, inşaAllah.

Ama fayton şart Şeyhimize. Arabayla falan ne alaka? Tabii faytonla gitmesi lazım, inşaAllah. Arkadan araba takip ediyorsa etsin ayrı, fayton şart. Onu bir düşünelim Şeyhimize, inşaAllah.

“Silsile-i Nakşi’nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbani (r.a) Mektubat’ında demiş ki:” diyor Bediüzzaman, 5. mektubun birinci kısmında. Yani Nakşibendi tarikatının kahramanı ve güneşi olan İmam-ı Rabbani: “Hakaik-ı imaniyeden bir mes’elenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim.” Yani iman hakikatleri o kadar önemlidir ki diyor, hepsinin üstündedir diyor. Yani Kuran mucizeleri, iman hakikatlerinin anlatılması.

“Hem demiş ki: “Bütün tariklerin nokta-i müntehası,” en son noktası, “hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.” Yani güçlü imanın oluşmasıdır. O zaman, Mehdiyet neye ağırlık veriyor? Güçlü iman. Yani hakkul yakîn, ilmel yakîn, aynel yakîn iman.

Hem demiş ki: “Tarik-ı Nakşîde iki kanat ile sülûk edilir. Yani, hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur.” Yani helale harama çok dikkat edip, iman hakikatlerini güçlendirip güçlü bir imana sahip olmak. “Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez.” Yani tarikatta gidemezsin diyor.

“Öyle ise, tarik-i Nakşînin üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki,” yani iman hakikatlerine hizmettir ki, “İmam-ı Rabbani (r.a) da ahir zamanında ona sülûk etmiştir.” Yani iman hakikatlerine ağırlık vermiştir diyor. “İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.” Yani helallere haramla hizmet edip öğretip, anlatıp uygulanmasını sağlamak. “Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak,” kalpteki rahatsızlıkların temizlenmesine çalışmak, “kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz,” bak birincisi farz. İman hakikatleri, imanın güçlendirilmesi farz, “ikincisi vacib,” yani helallerin haramların anlatılması vacip, “bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir” diyor. Biz neye ağırlık veriyoruz? Farza, evet.

“Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir Geylani (r.a) ve Şah-ı Nakşibend (r.a) ve İmam-ı Rabbani (r.a) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün hizmetlerini hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslamiyenin takviyesine sarf edeceklerdi.” Yani aynı Hz. Mehdi (a.s)’ın yaptığı gibi. İman hakikatlerine ağırlık, yani Darwinizmin, materyalizmin yok edilmesi, küfür düşüncenin yok edilmesi ve Allah’ın varlığının ispat edilmesi. Buna ağırlık verecekler imaniyenin, “ve akaid-i İslamiyenin takviyesine sarf edeceklerdi.” Yani bağnaz-yobaz inançları ortadan kaldırıp saf İslam inancını, Kuran inancını ortaya koymak. “Çünkü, saadet-i ebediyenin medarı onlardır.” Ebedi saadetin sebebi onlardır diyor. “Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir..” Yani ebedi şikayete sebebiyet verir. Allah ebedi olarak sevmez. Allah ebedi olarak şikayet eder, hoşlanmaz. Şekavet, yani bir hoşnutsuzluk oluşur diyor Cenab-ı Allah’tan. “İmansız Cennet’e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet’e giden pek çoktur.” Onun için iman hakikatlerine önem vereceksiniz diyor. “Ekmeksiz insan yaşayamaz fakat meyvesiz yaşayabilir” diyor Bediüzzaman. “Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslamiye gıdadır” diyor, iman hakikatleri. “Eskiden kırk günden tut, ta kırk seneye kadar bir seyr i sülûk ile bazı hakaik-ı imaniyeye ancak çıkılabilirdi.” O kadar çok uğraşılırdı. “Şimdi ise, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lakayd kalmak elbett