Oynatıcıya atlaAna içeriğe atlaAltbilgiye atla
  • 12.05.2013
Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; hoş geldiniz.
Gidişatın yönünü kavrayan herkes gibi biz eğitimcilerin içi kan ağlıyor. En az bizzat uygulayıcıları kadar biz emekli eğitimciler de, temelleri ve temel özellikleri, Milli Mücadele ve Cumhuriyet Devrimi koşullarında atılmış ve şekillendirilmiş, Tevdidi Tedrisat içerikli, bilimsel, milli, demokratik, laik ve halkçı Cumhuriyet eğitiminin yıkılışına tanık olmanın üzüntüsü içerisindeyiz. 28 Şubat ilerici hareketinin ürünü olan 8 Yıllık Zorunlu Kesintisiz Eğitimin ardından çağdaşlaşmanın ve kalkınmanın önkoşulu olarak eğitimde 12 yıllık eğitim atağı beklerken, böyle birdenbire karşıdevrimin eğitim atağı olan kesintili ve 4 yıllık temel eğitimle, 4+4+4 ucubesiyle yüzyüze kalmak başta eğitimciler olmak üzere halkımızda şok etkisi yaratmıştır. İşte bu kapsamda eğitim alanındaki gerici gidişatı gören bir avuç eğitimci Ankara’da 10 yıl önce derneğimizin merkezini kurdu. Biz de Burdur şubesinin kuruluşunu 3 ay önce başlattık.
Öncelikle Ulusal Eğitim Derneği hakkında kısaca bilgilendirmek isterim.

Amacımız, Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla ve Cumhuriyet Devrimi’yle şekillenmiş milli eğitim sistemimizin yeniden kurulması ve güçlendirilip geliştirilmesi yolunda mücadele etmektir. Kemalist Devrim’le şekillenmiş ve yeniden kurulmasını amaçladığımız eğitim sistemi kısaca bağımsızlıkçı (yani milli-ulusalcı), aydınlanmacı (yani bilimsel ve laik), halkçı (yani demokratik ve eşitlikçi) bir sistemdir.

Bu amaçlarımızın gerçekleşmesi için dernek olarak, eğitim-öğretimin niteliğinin yükseltilmesi, yabancı dille öğretimin kalkması, bütün eğitim kurumlarında eğitim-öğretimin Türkçe yapılması, ulusal dilin doğru kullanılması, eğitim programlarının ulusal ve bilimsel esaslara, laik ve karma eğitim ilkelerine göre düzenlenmesi, eğitim olanaklarının topluma eşit olarak dağıtılması, toplumda okuma alışkanlığının yaygınlaşıp yerleşmesi, eğitim ve öğretimin temel yapıcısı olan öğretmenlerin yurt ve halk sevgisiyle yetiştirilmesi ve meslek bilgileriyle donatılması, sosyal haklarının geliştirilmesi, her eğitim basamağında eğitim alan kişilerin yabancı hayranlığından uzak, Atatürk’ün gösterdiği yolda Cumhuriyet Devrimi’ne sahip çıkma, kendine güven, yaratıcı ve zorlukların üstesinden gelme, ulusal birliği koruma ve güçlendirme bilinciyle yetişmesi için çalışmayı amaç edindik.

Bugün buraya toplanma gerekçemizi oluşturan ve kamuoyunda 4+4+4 kul yetiştirme sistemi diye anılan yeni eğitim sisteminin 1 yıllık uygulamasından edindiğimiz izlenimler ve deneyimlere değinerek kürsüyü bu konuda sizleri derinliğine aydınlatacak olan değerli konuşmacılarımıza bırakmak istiyorum.

İdeolojik hedefler doğrultusunda hazırlanan 4+4+4 yasasının temel amaçlarından birinin, Cumhuriyetle hesaplaşmak olduğu Ömer Dinçer’in eylem ve söylemleriyle sabittir. Bir diğeri ise milli eğitimi tamamen cemaatlerin ve tarikatların denetimine ve piyasa koşullarına terketmektir.

4+4+4 yasası, uluslararası eğitim uygulamaları standartlarıyla da ters düşmekte, insanlığın ve toplumların gelişim sürecine, deyim yerindeyse nehrin akışına da ters düşmektedir. Batı’da en yaygın zorunlu eğitim süresi 9–10 yıldır; 12 yıl kesintisiz zorunlu eğitimin olduğu bir gerçektir. 2007 yılındaki 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimden sonra, kamuoyunun bütün beklentisi 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim sistemi iken, bu beklenti bir avuç sabun köpüğü gibi uçup gitmiş, yerine 4+4+4 gibi bir ucube, kesintili 4 yıllık bir zorunlu eğitim gelmiştir.

4+4+4’ün bir başka ucube yanı okula başlama yaşıdır. Çocuğun, henüz daha kişisel ihtiyaçlarını kendi başına yerine getiremeyecek yaşta, 60 aylıkken okula alınmasıdır. Batı ülkelerinde en yaygın zorunlu eğitime başlama yaşı 6, bazılarında ise 7’dir. Zorunlu ilköğretime başlama yaşının 1 yıl erkene alınması bu arada tabii ki, okulöncesini etkiledi ve okulöncesi eğitim dışına sürüldü. Her ne kadar ilk yıl uygulamaya konmasa da, yasa içeriğinde okul öncesi eğitimin okul dışına itilmesi, çocuğun gelişme ve eğilimine ilişkin bilimsel gerçeklere ve verilere ters düştüğü eğitim uzmanlarınca belirtilmektedir. Bu konunun bilimsel gerçeği, ilkokula başlama yaşının erkene alınarak çocuğun anaokuluna gitmeden ilkokula başlaması, bu çocukların ilköğretimde sunulan becerileri edinemeyecekleri yönündedir. Yani anaokulu eğitiminden geçmeden okulöncesi eğitim yaşında iken, çoğu özbakım ihtiyaçlarını bile kendi kendilerine karşılayamayan, büyük bir kısmının henüz tuvalet alışkanlığını kazanamamış ve kural algısı oluşmamış, kalem tutma becerisi gelişmemiş, yani yeterli bilişsel, duygusal, toplumsal ve fizik gelişimini sağlayamamış çocukların ilkokula alınması ilköğretimde başarısız olmalarıyla sonuçlanacaktır. Dolayısıyla bu sistemden başarı beklenemez. Zaten sistemin kurucularının da böyle bilimsel bir başarı beklentileri yoktur. Onların bütün dertleri, Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi’yle temelleri atılmış ve temel çatısı

Kategori

🗞
Haberler

Önerilen