Karanlığımın örselenmiş Ve tükenmiş kimliğinden yazıyorum. Merhaba çocuk; Kaldırım taşlarına baktığımız Esmer Ankara’nın yüzümüzü kavurduğu Dudaklarımızı çatlattığı Gözlerimizi doldurduğu Karanlık bir odanın en duldasına Ve bir çok gidişin ardına yaşanan Ağlanan bir gecenin hapsinden yazıyorum. Merhaba arkadaş; Gidişinle mi başlayacaktı Kalbimin yeniden kanaması?.. Ve özlemin, beni böyle çırılçıplak Bir yangının ortasına mı bırakacaktı?.. Öyle çok yoruldum ki çocuk. Bu kaçıncı sensiz gece?.. Saymadım, adını koymadım, Ve öylesine değiştim ki, Görsen hem kaçar, hem de ağlarsın Ben bu ayrılığı anlamadım çocuk. Hala karanlık odamı aydınlatan, Bir elmanın yarısı sen, yarısı ben olan, Siyah beyaz bir hatıranın fotoğrafı baş ucumda. Cebimde burnunu sildiğin o üç kuruşluk peçete Yakut misali yanıp duruyor kalbimin üstünde Ve ben kalemi kağıdı elinde hasrete pervane Seninde dediğin gibi yaramaz bir şairim yine Soyadım ince yaa,